Van'ın Eşsiz Değerleri

Van'ın Eşsiz Değerleri

Whatsapp Facebook Twitter LinkedIn

Van il merkezinin sınırları içerisinde olup, merkeze 5 km mesafede bulunmaktadır. Van ovasındaki doğu-batı doğrultusunda uzanan kaya kütlesi üzerine kurulmuştur. Kayalık, 20-120 m arasında değişen genişlikte, 1800 m uzunluğunda ve 100 m. yüksekliğinde doğal bir kütleye sahiptir. Güneyden sarp ve dik, kuzeyden meyilli topografik bir özellik göstermektedir. Üç bölümlü kalenin kuzeydeki çıkış yolu, batıdan doğuya doğru hafif rampa şeklindedir. Tuşpa adıyla uzun süre Urartu Devleti'nin başkentliğini yapan kale, Urartu kralı I. Sarduri tarafından M.Ö. 840-825 tarihleri arasında kurulmuştur. Kalede Urartular'dan kalma Madır Sardur) Burcu, Analı-Kız açık hava tapınağı, 1. Argişti, Kurucular, Menua ve II. Sarduri kaya mezarları, Bin Merdivenler ile ana kayaya oyulmuş sur duvar yatakları ve sur duvarları bulunmaktadır. Kalede Urartular'dan sonra Osmanlı'ya kadar Pers yazıtı dışında herhangi bir kalıntı gelmemiştir. Doğu tarafindaki sur ve kuleler, kuzey batıya bakan kale giriş kapısı, tahkimat ve diger beden duvarları, Yukarı Kale, Süleyman Han Cami ve minaresi ile askeri amaçlı kerpiç ve taştan çeşitli yapılar, Osmanlı döneminden kalmadır. Tahkimatı sağlayan beden duvarları, burçlar ve kuleler moloz taş, kerpiç ile kesme taş malzeme ile yapılmıştır. Bu duvar ve tahkimatlar kuzeyden kalenin siluetini oluşturmaktadır. Osmanlı döneminde kale tamamen askeri amaçlı olarak kullanılmıştır. Asıl şehir kalenin güneyinde kurulmuştur. Burası da surlarla çevrilmiş. 1915’ten sonraki tahrip olmuş haliyle günümüze ulaşmıştır. 

AKDAMAR ADASI VE KİLİSESİ

   

       Gevaş İlçesi’nin sınırları dahilindeki Akdamar Adası'nda yer almaktadır. Adanın güneydoğusuna kurulmuş olan kilise, Kutsal Haç adına Vaspurakan Kralı I. Gagik tarafından 915-921 yılları arasında Keşiş Manuel'e yaptırılmıştır. Kilisenin kuzeydoğusundaki şapel 1296-1336 tarihlerinde; batısındaki jamaton 1763 tarihinde; güneyindeki çan kulesi 18. yüzyıl sonlarında ilave edilmiştir. Kuzeyindeki şapelin ise, tarihi bilinmemektedir. İlk yapıldığında saray kilisesi olan yapı, sonradan manastır kilisesine dönüştürülmüştür. 2007 yılında geçirmiş olduğu restorasyon sonucunda Anıt Müze olarak hizmete girmiştir. Kilise, mimarisi yanında dış cephelerindeki figürlü taş plastiği ile dikkat çekmektedir. Plan bakımından merkezi kubbeli, dört yapraklı yonca biçimli haç plana sahiptir. Orta mekan yüksek kasnaklı, içten kubbe, dıştan piramidal külahla örtülüdür. Kubbenin yüksek tutulması kilisedeki dikey etkiyi açıkça ortaya koy maktadır. Kiliseye batı ve güneyden birer kapı vasıtasıyla girilmektedir. Kilisenin çevresi daha sonraki dönemlerde ilave edilen yapılarla kuşatılmıştır. Kilisenin figürlü repertuarı oldukça zengindir. Bunun yanında İncil ve Tevrat'tan alınmış çeşitli sahneler bulunmaktadır. Yunus Peygamber’in denize atılması, Hz. Meryem ve kucağında İsa, Adem ile Havva'nın Cennet'ten kovulması, Hz. Davut ile Kral Goliat'ın mücadelesi, Samson Filistinli ikilisi, ateşte üç ibrani genci, Aslan ininde Daniel sahneleri bunların başlıcalarıdır. Batı cephede Kral Gagik'i kilise maketini sunarken gösteren bir sahne yer almaktadır. Dört yöndeki alınlıklarda İncil yazarları boydan tasvir edilmiştir. Bunlardan başka cephenin alt ve üst kesimlerinde, asma sarmaşığından oluşan kuşaklar dolanmaktadır. Bu kuşakların içlerinde çeşitli dünyevi sahneler işlenmiştir. Av sahneleri, çesitli hayvanlar, güreşçiler ve sarayla ilgili bir çok sahneye yer verilmiştir. Ayrıca doğu cephenin tam ortasında asma sarmaşığı bordürünün içerisinde Abbasi Halifesi Muktedir başı haleli, bağdaş kurmuş vaziyette bir elinde kadeh, diğer elinde üzüm tutar vaziyette, tasvir edilmiştir. Dini ve dünyevi sahnelerden başka, hayvan figürleri yönünden de bir çesitlilik göze çarpmaktadır. Aralarda serbest biçimde, asma sarmaşıkları içerisin¬de ve çatıların alt kesimlerinde bu zengin hayvan figürlerini görmek mümkündür. Manastır topluluğunun tarihi IX. yüzyıla kadar inmektedir. Daha sonra 1462'de yenilenen kilise, 1703'teki depremde zarar gördüğünden 1712-1720 tarihleri arasında tekrar onarım geçirmiştir. Kilise, doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen bir alana oturmaktadır. Ortadaki merkezi kubbe, batıdan iki serbest ayak ve doğudan apsis duvarına dayanan dört yöndeki kemerlerle taşınmaktadır. Doğudaki ap¬sis beş köşeli olup, iki yanında hücreler bulunmaktadır. Batı taraftaki haç kolunu örten kubbe ise, kaburgalı olarak düzenlenmiştir. Merkezi kubbe dışa yüksek kasnaklı piramidal bir külah şeklinde yansımıştır. Batı ve kuzey cepheye açılmış iki kapı vasıtasıyla giriş sağlanmaktadır. Bunlardan batıdaki portal şeklinde bir düzenleme göstermektedir. Kesme taş malzeme kilisenin tamamında kullanılmıştır. Batı tarafına eklenen jamaton ise, kare planlı ve dokuz bölümlü olarak düzenlenmiştir. Bölümlerin üzeri aynalı çapraz tonozlarla örtülmüştür. Batı cephesindeki dışa taşıntılı girişin üzeri çan kulesi olarak tertip edilmiştir. Alttaki kapı mukarnas kavsaralarıdır. Bu kısımda da yer yer iki renkli düzgün kesme taş malzeme görülmektedir. Kilisenin içerisini de günümüzde büyük ölçüde bozulmuş olan freskler süslemektedir. Bu fresklerde genel olarak Hz. İsa ile ilgili konular işlenmiştir. Düzgün kesme taş malzemeyle inşa edilen yapıda, dış cepheleri süsleyen mimari plastik, kiliseye etkin bir görünüm kazandırmaktadır. Abbasi yoluyla Orta Asya Türk sanatı etkilerini de üzerinde barındırması önemini arttırmaktadır.

Van'ın Gürpınar ilçesinde, Van-Hakkari karayolu üzerindeki HoşapGüzelsu)'da yer almaktadır. Hoşap, Van'a 60 km, Gürpınar ilçe merkezine ise 40 km uzaklıkta bulunmaktadır. Hoşap Suyu’nun kuzeybatısında sarp ve dik bir kaya kütlesi üzerine kurulan kale, iç kale ile bunun kuzeyindeki dış kaleden oluşmaktadır. Geçmişi itibariyle Urartu Devletine kadar uzanan kale, Osmanlı Devleti'ne tabi Mahmudi Beyleri'nin yaptırdığı şekliyle günümüze ulaşmıştır. İç kale giriş kapısı üzerindeki kitabesine göre Mahmudi Süleyman Bey tarafından, H. 1052 1643) tarihinde yaptırılmıştır. Dış kale surları arazinin yapısına göre şekillenmiş doğu, kuzey ve batıdan dolanan surlarla çevrelenmiştir. Doğu surları kısmen, batıdakiler ise büyük ölçüde yıkılmış durumdadır. Surları destekleyen burçlardan bazıları günümüze gelmiş, ayrıca doğu ve batıdaki kapıları tamamen yıkılmıştır. Dış kalenin kuzeydoğusunda bir gözetleme kulesi yer almaktadır. İçerisinde bugün bir cami kalıntısı ile köy evleri mevcuttur. İç kale, güneyden sarp, kuzeyden eğimli bir kütle üzerine kurulmuştur. Kuzey, doğu ve batıdan kale beden duvarları, burç, ve kulelerle tahkim edilmiş, kuzeydoğuya ikinci bir tahkimat yapılmıştır. Kaleye, kuzey tarafta, ortaya yakın bir yerde bulunan giriş burcuna açılmış bir kapı vasıtasıyla girilmektedir. Taç kapı şeklinde düzenlenmiş burcun batı cephesinde kitabe, kör pencere ve aslan kabartmaları belirli bir hareketlilik sağlamaktadır. Ayrıca orijinal demir kapı kanatları hala işlevini sürdürmektedir. İçerisinde Mahmudi Sarayı olarak nitelenen kompleks yapılar yer almaktadır. Bunlar kalenin güney tarafında sıralanmaktadır. En üst ve doğu kesimde seyir köşkü, bunun hemen batısında harem ve en batı uçta da selamlık yer almaktadır. Mescid, zindan, fırın ve sarnıç iç kalenin diğer yapılarıdır. XIX. yüzyıl ortalarında terkedilmiş olan kale, içerisindeki yapılarıyla günümüze büyük ölçüde sağlam olarak gelmiştir. Bu nedenle bölgenin dikkat çeken sembol yapılarından birisidir.

Başkale İlçesi’ne bağlı Albayrak Köyü’nde bulunmaktadır. Büyük Zap Vadisi’ne bakan bir tepe üzerine kurulmuş olan kilise ve jamaton aynı tarihte yapılmıştır. Mimari ve süsleme özelliklerine bakarak 13.-14. yüzyıllara tarihlendirilmektedir. Yapı daha sonra 1647-1655, 1760 ve 1877'de kapsamlı onarımlar geçirmiştir. Günümüze ulaşan şekil 17-19. yüzyıllardan kalmadır. Doğu-batı doğrultusunda uzanan dikdörtgen bir alana oturmaktadır. Doğudaki kilise ile batıdaki jamaton bütün olarak ele alınmıştır. Batı cephenin ortasında anıtsal bir giriş yer almaktadır. Üstten sivri kemerli bir alınlıkla vurgulanmış olan portal, dikdörtgen çerçeve içerisinde, köşelerden sütuncelerle sınırlandırılmış, sivri kemerli bir girinti teşkil etmektedir. Bunun ortasında basık ke¬merli kapı açıklığı bulunmaktadır. Asıl portal girintisinin alınlık kısmında iki süvarinin mücadelesi kabartma olarak verilmiştir. Üstteki alınlıkta ise, tanrı ve melekler tasvir edilmiştir. Tanrı, altı meleğin taşıdığı bir tahtta oturur vaziyette verilmiştir. Ayrıca Tanrı’nın omuzlarında güvercinler, ayaklarının altında aslan figürleri bulunmaktadır.Kare planlı jamaton, yanlardan karşılıkla atılmış dört kemer üzerine oturan çapraz tonozla örtülmüştür. Kemerler dışındaki örtü günümüzde yıkılmış durumdadır. Buradan bir kapı vasıtasıyla geçilen Kili¬se, merkezi kubbeli ve haç planlıdır. Doğudaki apsis beş kemerli olup, yanlarında papaz hücreleri yer almaktadır. Merkezi kubbe ve haç kollarının örtüleri yıkılmış olup, dıştan yüksek bir kasnak ve konik bir külahla vurgulandığı eski resimlerden anlaşılmaktadır. Yapının tamamında düzgün kesme taş malzeme kullanılmıştır. Kiliseyle jamaton kısmının bütün olarak ele alınması yanında, batı cephedeki portalde yer alan figürlü plastik, yapının önemli yanlarını oluşturmaktadır.

HÜSREV PAŞA CAMİİ

      Eski Van'ın Ortakapı Mahallesi’nde bulunmaktadır. Cami medrese, türbe ve imaretten oluşan bir külliye içerisinde yer almaktadır. Cami giriş kapısı üzerindeki kitabesine göre, Van Beylerbeyi Köse Hüsrev Paşa tarafından 1567 tarihinde yaptırılmıştır. Mimar Sinan'ın eserleri arasında sayılmaktadır. Cami ve çevresinde Prof. Dr. A. Uluçam kazı ve restorasyon çalışmalarını yürütmüştür. Kare planlı, üzeri kubbeyle örtülü caminin kuzeyindeki beş gözlü son cemaat yeri yıkılmıştır. Harim, kalın duvarlar üzerine kubbeyle örtülmüştür. Yapının duvarlarında kesme taş, tromp ve kubbede tuğla malzeme kullanılmıştır. İç mekanda duvarları belli bir yüksekliğe kadar kaplayan çiniler günümüzde mevcut değildir. Kuzey cephede kemerli bir girinti içerisinde kapı açılmıştır. Kapının bulunduğu kuzey cephe ile diğer cepheler pencerelerle hareketlendirilmiştir. Minare ve dış cephelerde iki renkli kesme taş malzeme görülmektedir. Kuzey batı köşede yükselen kare kaideli silindirik gövdeli minarenin şerefe, petek ve külahı onarılmıştır. İç mekanda kıble duvarının ortasına yerleştirilmiş mihrap dikkat çekmektedir. Kalker taşından düzgün bir işçilik gösteren dikdörtgen görünüşlü mihrap, üç dilimli kemerle taçlandırmış, beş kenarlı ve mukarnas kavsaralı nişe sahiptir. Mihrabın yüzeylerinde çeşitli geometrik süslemeler bulunmaktadır. Ancak mihrap, 1992 yılında define arayıcıları tarafından tahrip edilmiştir. Ayrıca caminin içini süsleyen kalemişi ve çinilerden çok az kalmıştır
 
 
 
 

KAYA ÇELEBİ CAMİİ

      Eski Van'ın Ortakapı Mahallesi’nde surlara yakın bir yerde bulunmaktadır. Vakfiyesine göre Kaya Çelebi Zade Koçi Bey tarafından 1660 tarihinde yapımına başlanmış, ancak Koçi Bey'in idam edilmesi üzerine 1663 yılında, Cem Dedemoğlu Mehmet Bey tamamlatmıştır. 1993 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün yapmış olduğu onarımlardan sonra, ibadete açılmıştır. Cami, kare planlı ve tek kubbeli harim ile kuzeyindeki beş gözlü son cemaat yerinden oluşmaktadır. Kuzey batı köşede minaresi bulunmaktadır. İki renkli kesme taşlarla inşa edilmiş olan caminin cepheleri, değişik formlarda pencerelerle hareketlendirilmiştir. Ayrıca kuzey cephenin ortasına camiye giriş sağlayan kapı yerleştirilmiştir. Bu cephedeki kapı ve pencerelerde bitkisel ve geometrik süslemeler yer almaktadır. Caminin içerisinde kıble duvarına yerleştirilmiş mihrab önemlidir. Düzgün kalker taşlarıyla gerçekleştirilmiş mihrap, mukarnaslı bir bordürle çerçevelenmiş, kareye yakın dikdörtgen görünüşlüdür. Geniş bir yüzey ortasında üç dilimli kemerle taçlandırılmış beş kenarlı ve mukarnas kavsaralı mihrap nişi bulunmaktadır. Mihrap, geometrik ve bitkisel süslemeleriyle önem taşımaktadır. Minaresi ise, kare kaideli ve silindirik gövdelidir. Şerefeden sonra kısa bir petek ve külahla son bulmaktadır. Osmanlı devrinin önemli yapılarından birini teşkil etmektedir.
 
 
 
 

YEDİ KİLİSE

           Erek Dağı'nın eteklerinde kurulmuş olan bu manastır, bugün Van Merkeze baglı, Yukarı Bakraçlı Köyü’nde yer almaktadır. Tamamı Warak Wank Manastırı olarak adlandırılan yapı, aslında anıldığı gibi yedi adet kilise olmayıp iki grup halinde beş kilise, kiliseye eklenen bir Jamatun, bir kütüphane ve bir çan kulesinden oluşmaktadır. Manastırı teşkil eden kiliselerin en eskisi St. Sophia kilisesidir. 8. yüzyılda inşa edilmiş olup, sadece apsisi mevcuttur. İkincisi bunun kuzey duvarına bitişik inşa edilmiş ve günümüzde yıkık olan St. John Kilisesi’dir. Bu ikisi yapıların birinci grubunu teşkil etmektedir. Günümüze kadar ulaşan ikinci grup yapıların çekirdeğini 1003-1021 tarihleri arasında inşa edilen Kutsal Meryem Ana Kilisesi oluşturmaktadır. Dıştan doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı yapı, içten dörtlü yonca yaprağı planlı olarak yapılmıştır. Merkezi planlı kilisenin kubbesi yıkılmış vaziyettedir. İç mekanı dört yöne açılmış, yarım daire planlı nişlerle, köşelere yerleştirilmiş odalar oluşturmaktadır.
 
 
 
 

İZZETTİN ŞİR CAMİİ

           Cami, Gevaş'ın Hişet Mahallesi’nde bulunmaktadır. Üzerinde inşasına ilişkin herhangi bir kitabe bulunmamasına rağmen Van ve Hakkari Hakimi İzzettin Şir tarafından yaptırıldığı kabul edilmektedir. Genel olarak XIV-XV yüzyıllara tarihlendirilmektedir. Yapı, kare planlı bir cami ile, bunun kuzey duvarına bitişik medreseden oluşmaktadır. Yapının batı cephesinin kuzey kesiminde yer alan bir taçkapıdan medrese avlusuna, buradan da ikinci bir kapı ile camiye geçilmektedir. Cami mihrap önü kubbeli ve iki sahınlıdır. Kuzeydeki sahınlar enine beşik tonozlarla örtülmüştür. Kubbenin iki yanındaki bölümler, dikine beşik tonozlu mekanlar olarak değerlendirilmiştir. Kıble duvarının ortasında beş kenarlı mihrap nişi yer almaktadır. Yapıda düzgün kesme taş malzeme kullanılmıştır. Batı cephenin ortasındaki minare, günümüzde eklenmiştir.
 
 

ALTINSAÇ KİLİSESİ

            Van'ın Altınsaç köyünde bulunan yapı, Van Gölüne bakan bir vadinin yamacına kurulmuştur. XIII. yy.dan önceye tarihlenen kilise, 1671 de onarılarak batısına bir de jamatun eklenmiştir. Manastıra ait yapıların hepsi yıkılmış olmasına rağmen kilise günümüze oldukça Sağlam bir durumda gelmiştir. Üç nefli olarak düzenlenmiş jamatundan, geniş bir kemerle naosa açılan tonoz örtülü giriş bölümüne geçilir Plan-6). Orta mekan, köşe duvarları üzerinde yükselen kemerlere oturan bir kubbe ile örtüıür. Kubbe dışa, yüksek kasnak üzeri piramidal külahlı olarak yansıtılmıştır. Kubbeli orta alanın iki yanında derin kollara yer verilmiştir. Yapının doğu bölümünde dışa taşıntısı olmayan, içten yarım daire biçimli apsis yer almaktadır. Apsisin kuzey ve güneyinde küçük pastophorion hücreleri bulunur. Bu bölümler, dar birer koridorla yan kollara bağlanmaktadır. Bu tip mekan düzenindeki yapıların en belirgin özelliği, oldukça kalın tutulmuş köşe duvarlarına sahip olmaları ve bu köşeleri birleştiren perde duvarların sadece araları doldurması böylece kubbeyi taşımaya yönelik hiçbir fonksiyonun bulunmayışıdır. Naosun dört köşesini oluşturan bu duvarların son derece kalın olmasının nedeni, kubbeyi taşıyan kemerlerin oturduğu payandalarla kaynaşmasıdır. Yani iç mekan da konumlarını kaybeden payeler, yan duvarların iç kısımlarına dokununcaya kadar yaklaştırılıp birer duvar payandasına dönüştürülmüştür. Bu payandalar ile tympanon duvarları arasında dikine dikdörtgen biçiminde düzenlemeler gösteren kollar meydana gelmiştir. Bu tipteki bir yapının ihtiyacı olan şey dört yöne birden dışa taşmadan iç mekan da genişleme sağlamaktır. Yöre mimarisinde, X.yy.dan itibaren oldukça yaygın bir şema olarak karşımıza çıkan bu yapılar, Bizans dönemindeki tek nefli şemaya sahip kiliselerden daha ferah bir iç düzenleme ile ayrılmakta bu noktada da Bizans'ın kiborion olarak tanımlanan yapılarıyla akınlaşmaktadır. Ancak bunları kiborion olarak tanımlamak da güçtür. Van ve çevresinde dört tip plan şeması ile karşılaşılmasınarağmen yöre kiliselerinde plan çeşitliliği oldukça fazladır. Bazilika, kubbeli bazilika, merkezi ve karma plan tipe,diğer dört tip de eklendiğinde sekiz çeşit şemanın doğu Hıristiyan mimarisinde kullanıldığı görülmüştür. Ayrıca genel değerlendirmeye girmeyen yani devamlılığı olmayan örnekler de bulunmaktadır. Bizans'ın erken döneminde olduğu gibi ilk yapılarda kullanılan bazilikal şemaya fazla ilgi gösterilmemiş, kubbeli bazilikalardan merkezi plan düzenlemesine hızlı bir geçiş yapılmıştır. Mekanı bir kubbe altında toplama ya da naosta kesintisiz bir alan yaratma düşüncesi, tetrakonkhos, çokgen veya yuvarlak merkezi) ve tek nefli olarak tanımlanan şemaların Yöre mimarisinde çok kullanılmasına sebep olmuştur. Özellikle tek nefliler de köşelere bitiştirilmiş ayaklar, kemer genişliğince oluşan yan kollar ile iç mekânda ana kitlenin dışına taşmadan bir genişleme yaratma imkanı bulunmuştur. Son olarak şunu söyleyebiliriz; yöre Hıristiyan mimarları, Bizans'tan aldıkları plan Şemalarını, pek çok kültürün kaynaşması olan bölgesel birtakım değişmez kuralları da mimarilerine katarak, kendilerine göre yorumlamışlardır. Malzeme, örtü düzeni, duvar Yapısı, cephe süslemesi ve hepsinden de önemlisi iitürjileri planların uygulanmasında farklılıklar doğmasına neden olmuştur.
 

MEHER KAPI

          Tuşba’nın II. başkenti olan Rusahinili’nin 600 m. batısında bulunmaktadır. Meher’in kelime manası “ aydınlatan” anlamına gelmektedir. Diğer anıtsal kaya kapılarında olduğu gibi bu kapıdan Tanrı Haldi’nin bir ışık demeti içinde çıkacağına inandığı için bu isimle anılmıştır. Bunun yanında çeşitli efsaneler arasında Hz. Ali’ye ait ganimet ve atların burada bulunduğu ve her yıl bir gün açıldığına inanılmaktadır. Diğer bir inanış ise, bir çobanın kapının tılsımını söyledikten sonra içinde hazine bulunan kapı açılmıştır. İçeri giren çoban burada uykuya dalmış, uyandığında tılsımı unutmuş ve bir daha çıkamamıştır. Urartu krallarından İşpuini ve oğlu Menua dönemlerinde M.Ö 820–810 tarihleri arasında Tanrı Haldi adına yaptırılmıştır olan Meher Kapı, kalker kayalığın yontulması ile yapılmış nemli bir inanç merkezidir. Ön cephesinin büyük bir özenle düzeltilmesiyle oluşturulan dikdörtgen biçimli kapının çevresi iki çerçeve ile sınırlandırılmıştır. 2.60 m. genişliğinde ve 4 m. yüksekliğindedir. Bu kapıda diğer kapılarda olduğu gibi kutsal olarak kabul edilmektedir. Cam gibi düzeltilen kapının iç yüzeyine 47 satırdan oluşan çivi yazısı yazılmıştır. Yok edilmesine tedbir olarak asıl metin yenilenmiş ve bu haliyle yazıt 94 satırdan olmuştur. Urartular çok tanrılı bir din anlayışına sahip oldukları gibi ele geçirdikleri bölgelerin tanrılarını da kutsal saymış ve bu tanrılara inanmışlardır. Urartu Krallığına ait tüm tanrıların belli bir düzen içinde verildiği bu yazıtta, tanrılara ne zaman ve ne tür hayvanların kurban kesileceği belirtilmiştir. Bu bilgiler en iyi şekilde Meher Kapı’da karşımıza çıkmaktadır. Tanrı listesinin başında Tanrı Haldi gelir. Daha sonra Tanrı Teişeba ve son olarak da Tanrı Şivini gelmektedir.   
 
 

ADIR ADASI VE LİM MANASTIRI

       Manastır, Van Gölü'ndeki Adır adasında bulunmaktadır. XI. yy.da Ada'nın güneyine Kurulan manastır, Saint Georges Kilisesi, Saint Sion Şapeli, papaz okulu, keşiş hücreleri. Misafirhane ve limandan oluşmaktadır. Bunlardan günümüze kısmen de olsa, ulaşanlar Kilise ve şapeldir. Bir el yazması kitapta 1305 yılında ı. zacharia tarafından yenilendiği belirtilen kilise; küçük ölçekte ele alınmış, serbest haç planında bir yapıdır Plan-l). Köşe duvarları üzerinde yükselen dıştan silindirik kasnaklı konik külahlı merkez kubbenin dört tarafı, haçın kollarıyla genişletilmiştir. Doğu kol, dışa taşıntısı olmayan, içten yarım daire Şeklinde bir forma sahip apsisle sonlanmıştır. Apsisin iki yanında yer alan dikdörtgen Düzenlemeli pastophorionların kuzey ve güneydeki yan kollara, birer açıklıkları bulunmaktadır. Yapının yenilendiği dönemde batı girişine, kare düzenlemeli bir jamatun eklenmiştir. Kolları dışarıya yansıtılmış haç biçimli formlara hıristiyan mimarisinin başlangıç devrinde martyrion ve vaftiz Jıane yapıları olarak rastlanmış, daha sonra da Bizans mimarisinde kilise plan şeması olarak erken tarihli birkaç yapıda uygulanmış ancak sonraki dönemlerde devamı• görülmemiştir.3 Ermeni mimarisindeki en erken örnekleri, VII. yy.a tarihlenen Kafkasya'daki Astarak, Artik ve Lmbatavank kiliseleridir.4 Adır kilisesi, Pastophorionların konumlandırılışları ve apsis düzenlemesi bakımından XI. yy'a tarihlenen Kağızman'daki Çengelli kilisesi ile benzerlik göstermektedir.
 
 

VAN KEDİSİ

Kedilerin En Güzeli Van Kedisi sadece Van Denizi Havzası’nda yaşayan safkan bir kedi türüdür. En önemli özelliği genetik bir bozukluk sonucu oluşan iki farklı göz rengidir. Bazılarının her iki gözü de mavi; bazılarının her iki gözü de kehribar rengindedir. En ilgi çekenleri, bir gözü mavi, bir gözü kehribar rengi olanlardır. Tüyleri kışın artarken; yazın azalır. Tilkikuyruğunu andıran kabarık bir kuyruğa ve beyaz, ipeksi tüylere sahiptir. Van Kedisi; temizlik konusunda diğer kedilere göre daha dikkatlidir. Kavun, karpuz gibi meyveleri, hatta dondurmayı büyük bir iştahla yer. Suyu ve yüzmeyi çok sever. Avcılık içgüdüleri gelişmiştir. Bakımı son derece kolaydır. Hareketlidir, sevilmekten ve oynamaktan hoşlanır. Sahiplerine sadıktır. Yemekten önce patileriyle yemeğin sıcaklığını kontrol edecek kadar zekidir. Birbirleri ile ilişkilerinde dişiler daha uyumludur. Dişilerin çiftleşmede erkeği seçici özellikleri vardır. Bir batında 4 yavru doğurur. Yaşam alanlarında Hâkimiyet sağlar, başka kedilerin kendi yaşam alanına girmesine izin vermez. Van Kedisinin genetik, morfolojik ve fizyolojik özelliklerini korumak amacıyla, Van 100.Yıl Üniversitesi tarafından Van Kedisi Araştırma Merkezi VKAM) 1992’de kurulmuştur. Merkez, yetiştirilen kedilerin yanında Van dışındaki aileler tarafından beslenen kedilerin takibini de yapmaktadır. Ayrıca, popülâsyonu artırmak amacıyla Ankara Orman Çiftliğinde Van Kedisi Evi projesi hayata geçirilmiştir. Van kedisi sahibi olmak isteyenler, Van Kedisi Araştırma Merkeziyle temasa geçebilir. Van Kedisi, Van’ın tescilli bir markasıdır. Van Kedisi’nin Van’a ait bir değer olduğu resmi olarak 22.04.2006 tarihinde tescil edilmiştir.

ERÇEK GÖLÜ KUŞ CENNETİ

Van Denizi’nin Kardeşi Erçek Gölü Erçek Gölü Kuş Cenneti, Van Denizi’nin doğusunda oluşmuş bir set gölüdür. En derin yeri 40 metre; ortalama derinlik 18.45 metredir. Türkiye’de bulunan 453 kuş türünün yarısı, Erçek Gölü Havzasında varlığını sürdürmektedir. Erçek Gölü Bir Kuş Yuvası Erçek Gölü Kuş Cenneti; Kılıçgaga, Büyük Cılbıt, Kara Boyunlu, Batağan, Angıt, Flamingo, Yaz Ördeği, Van Denizi Martısı gibi onlarca kuş türünün barındığı zengin bir doğal ortamdır. Kuş Cenneti yalnız yerel türlerin değil Flamingolar gibi göçmen kuşların da önemli konaklama ve üreme alanlarındandır. Dünyanın en büyük flamingo konaklama alanlarından birine ev sahipliği yapmaktadır. Göl ulusal ve uluslararası sınıflandırılmalarda önemli kuş alanları arasında “B” sınıfı sulak alanlar içinde gösterilmektedir. Bu kategorideki sulak alanlar; genelde nesli tükenmekte olan kuşları barındırmaktadır. Kuş Gözlemcileri İçin Bir Cennet Türkiye’nin sahip olduğu tüm sulak alanların yaklaşık 1/3’ü Van Denizi Havzası ile Erçek Gölü’nden oluşmaktadır. Bu özellik kuş turizmi açısından son derece avantajlı bir konum sağlamaktadır. Özellikle biyoturizm ve ornitoturizm açısından Erçek Gölü Kuş Cenneti dünyanın önemli merkezlerinden biridir. Burada bulunan kuş gözlemevleri meraklılarına hizmet vermektedir.