YÜRÜMEK NEDEN ÖNEMLİ?

YÜRÜMEK NEDEN ÖNEMLİ?

Whatsapp Facebook Twitter LinkedIn

Kendinizi dinlemek, ilham almak, zevk duymak, doğayla baş başa kalmak, kazanmak, yavaşlamak ve olumsuz düşüncelerden kurtulmak için yürümek en güzel yöntem.

“Ne zaman bir proje üzerinde çalışırken tıkandığımı hissetsem ofisten çıkıp yürüyüşe gidiyorum” diye anlatıyor 47 yaşındaki Güven. “Bu molalar bazen zihnimi rahatlatıyor ve yeni fikirler gelmesini sağlıyor, bazen de kendimi daha enerjik hissettiriyor ve işime daha konsantre olarak devam edebiliyorum”. Güven’in gençliğinden beri uyguladığı bu yöntemin bilimsel bir dayanağı olabilir mi? Belki siz de yürümekle ilgili araştırmaları duymuşsunuzdur. Onlardan biri, Stanford Üniversitesi’nde Marily Oppezzo ve Daniel Schwartz tarafından yapıldı. Yürümek ile yaratıcı düşünme arasındaki ilişkinin incelendiği araştırmada katılımcılardan otururken, yürürken ya da yürüyüş bandı üzerindeyken yaratıcı düşünmeleri istendi. Araştırma sonucu, yürürken daha yaratıcı düşünüldüğünü ortaya koydu. Ayrıca yürümenin etkisinin oturduktan sonra da devam ettiği belirlendi.

Düşünsenize, birçok farklı şekilde yürüyüşü hayatımıza katabiliriz. Bir sonraki durağa yürüyerek gidebilir, beklerken dolaşıp gelebilir ya da elimizde kahveyle yürüyebiliriz. Yürümenin sadece yoksulların, haydutların ve seyyar satıcıların işi olarak sayıldığı 18. yy sonunda İngiliz yazar William Wordsworth yollara düşerek yürümekten çekinmiyordu. Yürümenin doğayla birlik kurmayı, bedeni tatmin etmeyi, manzara karşısında tefekküre dalmayı sağlayan şiirsel bir eylem olduğunu düşünüyordu. Üstelik bu düşüncesinde yalnız da değildi.

Tarihin en önemli düşünürlerinden biri olan Friedrich Nietzsche, açık havada yürürken yazar, hayal kurar, keşfeder, kendinden geçer, buldukları karşısında ürker, altüst olur ve aklına gelen fikirlere kapılır giderdi. “Mümkün mertebe az oturmalı; açık havada yürürken doğmayan, şenliğine kasların da katılmadığı hiçbir düşünceye güvenmemeli. Önyargıların hepsi bağırsaklardan gelir. Daha evvel de söylediğim gibi, Kutsal Tin’e karşı işlenen esas günah yerinden kıpırdamamaktır” der “Ecce Homo-Kişi Nasıl Kendisi Olur” adlı kitabında.

Fransa’yı boydan boya yürüyerek geçen Jean-Jacques Rousseau da sadece yürürken gerçek anlamda düşünebildiğini, aklını toparlayabildiğini, yaratabildiğini ve esin bulabildiğini söyler. Freud da benzer şekilde düzenli olarak günde iki kere yürüyüşe çıkararak fikirlerini geliştirirdi. Dahası, Aristoteles öğrencileriyle birlikte adımlar, Kant ise Königsberg’de günlük gezintiye çıkardı. Neredeyse Yunan filozofların zamanından bu yana, birçok yazar yürümek, düşünmek ve yazmak arasında derin bir bağlantı kurar.

Yazı: Ebru Paksoy