SÖVALYELER ADASI MALTA

SÖVALYELER ADASI MALTA

Whatsapp Facebook Twitter LinkedIn

Hospitalier Şövalyeleri ya da St. Jean Şövalyeleri tarikatı 11. yüzyılda kurulmuş bir şövalye târikatıdır. Sonradan ismi “Rodos Şövalyeleri”, çok sonralarıysa “Malta Şövalyeleri” olarak anılmıştır. Aslında bir hayır kuruluşu olan bu târikat, XI.yüzyılın sonlarına doğru Amalfili İtalyan tacirler tarafından Müslümanlardan alınan özel izinle Kudüs’te, şehre gelecek yoksul ve hasta hacı adaylarına yardım etmek amacıyla kurulmuştur. Katolik bir yardım derneği olarak günümüze kadar ulaşmış olan bu târikat, tarihin bazı dönemlerinde bağımsız bir devlet olarak güçlü bir ordu ve donanmaya sahip olmuş; Avrupa, İslam ve Osmanlı tarihi’nde büyük izler bırakmıştır. Merkezi, İtalya’nın Roma kentinde bulunan târikatın günümüzdeki resmi adı İtalyanca’da “Sovrano Militare Ordine Ospedaliero di San Giovanni di Gerusalemme di Rodi e di Malta”; yani “Kudüs, Rodos ve Maltalı St. Jean Egemen Askeri Hospitalier Tarikatı” veya kısaca “Malta Târikatı”dır. Zamanla güçlenmiş ve 1309′da Rodos Adası’nı ele geçirerek güçlü bir donanma oluşturmuşlardır.

Devletin resmî siyasetinden bağımsız hareket eden ve kendilerini sadece Papa’ya karşı sorumlu sayan bu târikatlara mensup şövalyelerin sayısı, 2000 civârında idi ve Haçlıların çekirdek gücü olan en çetin süvârileri meydana getiriyorlardı. Hospitalier Şövalyelerinin işareti, zırhlarının üstüne giydikleri uzun mantolara işlenmiş beyaz haçtır. Bu şövalyeler, önceleri Kudüs’ü sahile bağlayan “hacılaryolu”nu korumakla işe başlamışlar; daha sonra bütün Haçlı seferlerine katılmışlar Müslümanların Endülüs’ten çıkarılmasında ve Haçlıların denizlerdeki harekâtında da görev almışlardı. Hısnu’l-Ekrad, Arka, Merkab, Sahyun, Kevkeb ve Beyt-i Cibrin kalelerine sahip olan Hospitalier Şövalyelerinin Ortadoğu’daki varlıkları Kalavun’un 25 Mayıs 1285′te son kale olan Merkab’i almasıyla sona erdi.

Tarihçe
Yüzyıl’da kurulan Hıristiyan-Katolik inanışında bir şövalyelik târikatıdır. Kudüs’teki St. Jean Kilisesi yakınında bir kilise dayanışma örgütünce yönetilen ve hasta hacıların tedavisi amacıyla işletilen hastanenin gelişmesiyle ortaya çıktı. Hugues de Payns, “Templier Şövalyeleri”târikatını kurarken; Raymond de Puy de, Hospitalier’i şövalye tarikatına dönüştürmüş ve bu tarihten sonra “Saint Jean Şövalyeleri”, daha sonra“Rodos ve Malta Şövalyeleri” adıyla anılır olmuştur.
Saint John Şövalyeleri tarikatının başlangıç başlangıç tarihini kesin olarak saptamak zordur. İlk Hıristiyanlar kutsal şehir Kudüs’ü ziyaret etmek için zorluklarla karşılaşıyorlardı. Uzun yolculuklar ve hastalıklar Hıristiyan hacılar için korkutucuydu. M.S.600′lerde Papa, Büyük Gregori Abbot Probus’a fakir ve hasta Hıristiyan hacılar için Kudüs’te bir düşkünler evi açması için yetki verdi. M.S. 800′lerde bin bir gece masallarının ünlü kişisi Harun Reşit, İmparator Şarlman’ın isteği üzerine düşkünler evinin daha büyük olarak yapılmasına ve yanına da kütüphane eklenmesine izin verdi.

İslam ve Hıristiyan dünyasının bu hoşgörülü davranışı 200 yıl kadar sonra, Halife El-Hakim Zamanında son buldu. Düşkünler evi ve kütüphane ortadan kaldırdı. Buna rağmen her iki dünya arasında ticaret devam ediyordu.

El-Hakim’in ölümünden sonra İtalya kıyılarında Napoli’nin güneyinde küçük bir Cumhuriyet olan Amalfi’li tüccarlar, Şarlman’ın yardımlarıyla yapılan düşkünler evinin arazisini satın aldılar ve burada bir kilise ile yeni bir hastaneyi Hıristiyan hacılar için inşa ettiler. Sekiz köşeli beyaz bir haçı işaret olarak benimsediler. Bu haç Almalfi Cumhuriyeti’nin bayrağında olan haçtır. Kale duvarlarında görülen ve Malta haçı adını verdiğimiz bu haç Amalfi Cumhuriyetinin ticaret gemilerinde taşınan bayrağın haçıdır. Avrupa Hıristiyanları 1096′da I. Haçlı Seferi’ne başladılar ve 1099 yazında Kudüs’e geldiler. Altı haftalık bir kuşatmadan sonra Kudüs’ü aldılar. Hıristiyan düşkünler evi bu savaş sırasında zengin fakir ayırt etmeden birçok kişiye hizmet sundu.Savaşa katılan pek çok şövalye bu düşkünler evine oldukça önemli bağışlarda bulundular. Bu sırada hastanenin, başında bulunan kutsalmış Gerard, Benedektin tarikatını bırakarak, Augustinus görüşü doğrultusunda Saint Jean Aziz Yahya düşkünler evi keşişleri adıyla yeni bir tarikat kurdu. Bu tarikatın tüzüğü de papa Pascalis II tarafından onaylandı. Aynı zamanda bu tarikata Hıristiyanların korunması için askeri hizmet bölümü eklendi. Tarikatın yöneticisi Gerard’dan sonra, Raymond du Puy, hastanesindeki şövalyelerin başına üstat unvanıyla seçildi. Kendisine tarikatın ikinci kurucusu da dendi. Getirdiği sistem günümüze kadar aynen sürdü.

Hospitalier Şövalyelerin, Hıristiyan kutsal mekanlarını ziyaret edecek çok sayıdaki Hıristiyan hacıya konukseverlik göstereceği ve aralarındaki hastaları tedavi edeceği farz ediliyordu. Hospitalier Şövalyeler ana binalarını Kutsal Kabir Kilisesi’nin yakınına, yani mantıklı bir yere inşa etti. Bir kilise, acizler yurdu ve hastaneden oluşan başka bir kompleksi ise bugün eski Yeruşalim şehrindeki Yahudi mahallesinin kalbi olan yerde, Batı Duvarı’na giden ana merdivenin yakınlarında kurdular. Bu kalıntı korunmuş, turistleri çekmektedir. Yakınlarındaki Haçlı yapıları yenilenmiş ve apartman dairesi, okul ve dükkan olarak kullanılmaktadır.

1099′da Haçlıların Kudüs’ü fethetmesinden sonra, hastanenin baş rahibi Gerard Kudüs’teki çalışmalarını yoğunlaştırdı. Provence’lilerle İtalyanlar’ın Filistin yolu üzerindeki kentlerinde hanlar kurdu. Hastanede tedavi gören bazı haçlı şövalyeleri mallarının bir bölümünü buraya bağışladı; bazıları ise Kudüs’te kalıp hastanede kalıp hastaneye hizmet ettiler. Böylece zenginleşen hastane, hasta ve yoksullara hizmette olduğu kadar Müslümanlara karşı savaşta da etkin olan zengin ve güçlü bir kurum durumuna geldi.

1187′de Selahaddn Eyyûbî, Kudüs’ü geri aldı ve şövalyeleri kovdu. Bunun üzerine tarikat üyeleri önce Akkaya sonra 1291 de Kıbrıs’a yerleştiler. 19 yıl Kıbrıs’ta kaldıktan sonra, Kıbrıs’ı da terk etmek zorunda kaldılar.

Moğolları Ayn-Câlut’ta ağır bir bozguna uğrattıktan sonra Kutuz’u öldürerek tahta geçen Baybars, Haçlılara karşı yoğun bir kampanya başlattı. 1265′te Kaysâriyye, Hayfa ve Arsuf’u, ertesi yıl Galilea’yı, 1268′de Antakya’yı ele geçirdi ve 1271′de Hospitalier şövalyelerinin karargâhını zapt etti.

1291′de Acre’nin Akka) düşüşü ve Haçlı Prensliklerinin ortadan kalkması üzerine, mezhep üyeleri bir gün yeniden fethetmek umuduyla Filistin’e yakın olabilmek için Kıbrıs’a çekilip hacılara ve hastalara yönelik çalışmalarını burada sürdürmeye karar verdiler.

1308 de Menteşe Beyi tarafından fethedilen Rodos’a yerleştiler. Kısa bir zaman içinde çevredeki adalara hakim oldular ve kaleler inşa ettiler.

Papa V. Clement, 2 Mayıs 1312′de Mabed Şövalyeleri Tarikatı’nın kapatılmış olduğunu resmen ilan etti. Ancak kapatılma kararında suçlamaların hiçbiri yer almıyor, sadece “kilisenin hayrına olduğu” belirtiliyordu. Tebliğde dikkat çeken bir başka karar da, şövalyelerin bütün mallarının, Kudüs’ten beri bu tarikatın rakibi olan Hospitalier Misafirperver Şövalyeler) Tarikatı’na devredilmesiydi.

1406′da Anadolu kıyılarında, antik Halikarnassos’ta bugünkü Bodrum’da kale yapımına başladılar. Şövalyeler yedi ayrı ülkeden gelen bir birlik oluşturmuşlardır. Her bir birliğe Langue =dil adını veriyorlardı. Bunlar Provence, Auvergne Bugünkü Fransa’nın eyaletlerinden), Fransa, İtalya, İspanya, İngiltere ve Almanya’dır. Provence Fransa’nın güney bölgesi, Auvergne ise Fransa’nın ortasındaki dağlık bölgedir. Daha sonra sekizinci dil olarak Kastilya’da Portekiz) tarikata alınmıştır. Her bir gurup kendi milletinden ayrı bir şövalyenin emri altındaydı. Koyu Katolik Hıristiyan’dılar.

Rodos Adası 1522 yılında, altı aylık bir kuşatmadan sonra Türkler tarafından alındı. Şövalyeler 20 Aralık 1522′de teslim oldular.Adayı ve çevredeki diğer kaleleri 1 Ocak 1523 de terk ettiler. Bir süre Akdeniz’de başı boş gezen şövalyelere Avusturya, İspanya ve Sicilya’yı yöneten imparator V.Charles, 1530 yılında, Akdeniz’in ortasındaki Malta adasını verdi.

Osmanlılar, 1522′de Rodos’u alınca, papa ve Kutsal Roma Germen İmparatoru Şarlken tarafından kendilerine verilen Malta Adası’na çekildiler. Türkler 1565′te buraya da hücum ettiler. Bu kez şövalyeler galip geldi. Türkler adayı alamadılar. Bu gün hala Eylül’ün 7′si Malta ‘da Kurtuluş Günü olarak kutlanmaktadır. 1798′de Napolyon Bonaparte adayı işgal etti, şövalyeler üç gün içinde savaşsız adayı teslim ettiler.[4]XVII. Yüzyıl’dan sonra güçlerini yitirdiler. 1834 Yılında merkezini Roma’ya taşıyan tarikat, günümüzde de yardım işleriyle !) uğraşmaktadır.Rodos ve

Malta’da Üslenmeleri
1309′da Rodos’u ele geçirdiler.Burada bir hastane kurup adayı bağımsız devlet gibi yönettiler.Doğu Akdeniz’de güçlü bir donanmaya sahip oldular.1522′de Osmanlı Rodos’u fethetti, ama 1530′da Kutsal Roma Germen İmparatoru V. Karl , Malta Adasını tarikata bağışladı.Şövalyeler Osmanlı saldırılarına karşı direnerek donanmalarını güçlendirdiler ve gelişmiş bir hastane kurdular; en parlak dönemlerini burada yaşadılar. Osmanlı tehdidinin azaldığı 17. ve 18. yüzyıllarda tarikat da giderek zayıfladı. 1798′de Malta adası Napolyon Bonapart’ın eline geçti.Tarikatın merkezi 1834′te Roma’ya taşındı.

Kanuni’nin Büyük Zaferi: Rodos
Anadolu’nun güneybatısında bulunan Rodos Adası, ilk olarak 672′de, Emevîler zamanında, Bizanslılardan alındı. Ada, 680′de tekrar Bizanslılara geçti. Daha sonra Akka’dan kovulan Hospitalier Şövalyeleri, buraya yerleştiler 1291). Hıristiyanların en kuvvetli ileri karakolu oldu. Anadolu ve Mısır’a yönelik Haçlı seferlerinde üs olarak kullanıldı. Fethi için, birçok seferler düzenlendiyse de muvaffak olunamadı. Fatih Sultan Mehmed Han zamanında da muhasara edildi. 1480). Cem Sultan’ın, Rodos Şövalyelerinin eline geçmesi, onları daha da azgınlaştırdı. Bayezid Han’dan sonra tahta geçen Yavuz Sultan Selim Hanın Mısır’ı fethetmesiyle, Rodos’un önemi daha da arttı. Anadolu’dan Mısır’a giden deniz yollarının emniyetinin tam olarak temin edilmesi, artık katî bir zaruret hâlini almıştı. Yavuz Selim Han, bu maksatla hazırlıklara girişilmesini emretti. Ömrünün vefa etmemesi yüzünden, Rodos’un fethi, oğlu Kanunî Sultan Süleyman Hana kaldı.

Rodos adası, Sen Jan Şövalyelerinin elindeydi. Şövalyeler korsanlık yapıyor, Türk donanmasına zarar veriyorlardı. Rodos’u fethetmek Osmanlı için İstanbul’un fethi kadar önemliydi.

Kanunî, Kütahya yoluyla Marmaris’e, oradan da gemilerle Rodos’a çıkmıştı. Teslim teklifinin şövalyeler tarafından reddi üzerine, Ağustos’un birinci günü kale dövülmeye başlandı. Bütün Ağustos ayı, karşılıklı top ateşi ve yine karşılıklı lağım açmakla geçti. Açılan top ateşiyle, kalede mühim tahribat yapılmasına rağmen, bu tahribat kısa zamanda düşman tarafından kapatılıyordu. Türk lağımcılarının, devamlı, Rodos burçlarının altına açtıkları lağımlar, Avrupa’nın en meşhur mühendisi olup, şövalyelere yardıma gelen Gariele Martinengo’nun mukabil lağımlarıyla karşılaşıyor ve yer altında korkunç boğuşmalar oluyordu.

10 Aralık’a kadar, şiddetli top atışları, lağımlar ve sık sık tekrarlanan umumî hücumlarla, kale iyice yıpratıldı. 18 Aralık’ta yapılan bir umumî hücumda şövalyeler, şehir içindeki istihkam ve hendeklerin arkasına çekilmeye mecbur kaldılar ve artık mukavemet etmenin imkânsızlığını da anladıklarından, kaleyi teslim etmeyi kabul ettiler.

Ordunun aylar süren baskısı ve verilen binlerce şehidin ardından Rodos fethedildi. Kanûnî, aylar süren abluka sonunda adayı teslim aldı ve şöyle demişti; “Bağrımızdaki hançeri çıkardık”. 21 Ocak 1522 [8]

St. Jean Şövalyeleri ve Mantar Kayası
Malta dilinde “Il-Gebla Tal-General” General Kayaları) olarak geçen Mantar Kayası, adını bu kayalar üzerinde bulunan nadir bir bitkiyi toplayan St. Jean Şövalyeleri’nden alıyor. “Cynomorium coccineus”, koyu kahverengi, golf sopası şeklinde ve 18 cm’ye kadar büyüyen bir bitki. Bir tür asalak olduğundan ve yaprakları bulunmadığından mantar olarak sınıflandırılıyor. Doğal yaşam alanı Kuzey Afrika olan kaya mantarının, Avrupa’daki tek örneği burada.

Bitkiden çok etkili farmakolojik ürünler elde ediliyor. Kanamayı durdurucu ve yara üzerine sürüldüğünde mikrop kapmayı engelleyici özelliği bulunuyor. Ülser, dizanteri, felç ve zührevi hastalıklarda tedavi edici etki gösteriyor. Uzun yıllar boyunca Araplar tarafından kullanılan ve “ilaçların en değerlisi” olarak görülen bu bitki, Gozo’da, St. Jean Şövalyeleri’nin generali tarafından bulunduğunda büyük bir sevinç yaratmış. Bitki, şövalyelerin kurdukları hastanelerde kullanılmış ve Avrupa’nın diğer bölgelerine çok yüksek fiyatlar karşılığında satılmış.

Günümüzdeki İşlevi
Malta Tarîkatı, günümüzde egemen bir “mikro devlet” statüsü taşımaktadır. Birleşmiş Milletler’e gözlemci olarak katılmasına karşılık kendine ait topraklardan yoksundur. Kendini tarafsız ve insancıl bir yardım kuruluşu olarak tanımlayan tarikatın aralarında Türkiye’nin olmadığı) 96 ülkeyle diplomatik ilişkisi vardır. Birçok ülke tarafından diplomatik statüleri vardır.

Konu ile ilgili Türkiye’den Haber
Bu da Türkiye’nin Malta Şövalyesi…

“Tapınak Şövalyeleri’nin devamıyız” diyen Malta Şövalyeleri Antalya’da kale kiralamaya çalışıyor.

Dan Brown’un çok satan romanı Da Vinci Şifresi sayesinde milyonların tanıdığı ‘Tapınak Şövalyeleri’ Türkiye’de ortaya çıktı!.. Tapınak Şövalyeleri’nin günümüzdeki temsilcileri olduğunu öne süren ‘Malta Şövalyeleri’ OSJ) adlı örgütün, ülkemizi ziyareti tesadüfen ortaya çıktı. 7 Şubat 2006 günü Antalya Havalimanı’nda Ali Gülbeyaz isimli Hataylı işadamı, Türkiye tarafından tanınmayan Malta Şövalyeleri damgalı pasaportunu ibraz edince sorguya alındı. Hataylı işadamı sahte evraktan cezaevine gönderildi, daha sonra serbest bırakıldı. Ali Gülbeyaz’ın ifadeleri polisi üç isme götürdü: Hataylı Rum Ortodoks Selim Emektaş, Bülent Bayraktar ve Kazakistanlı Mehmet Bayramov… Malta Şövalyeleri’nin Türkiye temsilcisi olduğunu söyleyen Hataylı Rum OrtodoksSelim Emektaş, tesadüfen ortaya çıkan örgütlerinin Antakya’daki Bakras Kalesi’nin kiralayıp restore edilmesi için Türkiye’de bulunduğunu, ancak gözaltı olayıyla projelerinin yarım kaldığını söyledi. Kazakistanlı Mehmet Bayramov aracılığıyla Malta Şövalyeleri ile tanıştığını ifade eden Emektaş, iki ay önce de Türkiye temsilcisi olarak atandığını belirtti. Emektaş, “OSJ’nin tek amacı ataları tarafından yaptırıldığına inandıkları Bakras Kalesi’ni kiralayıp restore etmek, ardından da oradan gelecek gelirleri Türkiye Cumhuriyeti hazinesine aktarmaktı. Kalenin etrafında bir okul ve bir otelle, parasız hizmet verecek özel bir de hastane açılacaktı. Bunun için 10 milyon dolar ayırmıştık” dedi.