Kemal Sunal

Kemal Sunal

Whatsapp Facebook Twitter LinkedIn

944 yılında İstanbul'da doğdu. Vefa Lisesi'nden mezun oldu. Sanat hayatı, "Zoraki Takip" adlı tiyatro oyunuyla başladı. 1 yıl kadar Kenterler Tiyatrosu'nda çalıştıktan sonra Devekuşu Kabare Tiyatrosu'nda görev aldı. 1973 yılında Ertem Eğilmez'in yönettiği bir filmle sinemaya transfer oldu ve kalabalık kadrolu filmlerde rol almaya başladı.Türk sinemasında başta İnek Şaban tiplemesi olmak üzere canlandırdığı pek çok tiple sevenlerinin kalbinde taht kuran Kemal Sunal, 7'den 70'e herkesin sevgisini kazandı. 1944 yılında İstanbul'da doğan Kemal Sunal, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni bitirdi. Sanat yaşamına amatör olarak Zoraki Tabib oyunu ile atılan Sunal, bir süre Ulvi Uraz ve Devekuşu Kabare Tiyatrosu'nda çalıştı. Daha sonra sinemaya geçerek, önceleri bazı filmlerde önemsiz roller canlandıran Kemal Sunal, 1973'den sonra kalabalık kadrolu komedi filmleri ile üne kavuştu.

Türk sinemasının en büyük komedyenlerinden biri olan Sunal, peşpeşe çevirdiği filmlerle ticari açıdan büyük başarı kazandı. 1977'de Antalya Film Festivali'nde En başarılı erkek oyuncu ödülünü alan Sunal, oyunculuğu ve özellikle değişik tiplemesiyle Türk sinemasında komedi oyunculuğuna yeni bir soluk getirdi. 1974 yılında evlendi. Ali ve Ezo adlarında, biri kız diğeri erkek iki çocuğu oldu. 1990'lı yıllardan itibaren filmleri kesintisiz olarak televizyonlarda yayınlanmaya başladı; ama kendisi bu gösterimlerden hiç para kazanmadı.

12 Eylül öncesi dönemde yarım bıraktığı üniversiteyi, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi, Radyo Televizyon ve Sinema Bölümünü'nü 1995 yılında bitirdi ve master yapmaya başladı. Onu unutmamız mümkün değil! Hayatı boyunca toplam 82 filmde rol aldı. 3 Temmuz 2000 tarihinde öldü.

Hayatı

Kemal Sunal, aslen Malatya lıdır. Annesi Saime Hanım babası ise Mustafa Bey'in üç erkek evladının en büyüğüdür. Sunal'ın kendisinden küçük Cengiz ve Cemil adında iki erkek kardeşi daha vardır. Okul hayatına Mimar Sinan İlkokulunda başlayarak Vefa Lisesi nden mezun olmuştur. Dar gelirli bir ailede büyüyen Sunal, yaramaz ama mutlu bir çocukluk geçirmiştir. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölüm ünde Üniversite öğrenimine başlayan Sunal, 12 Eylül döneminde öğrenimini yarım bırakmak zorunda kalmıştır.

Lise son sınıfta iken Felsefe Hocasının Müşfik Kenter ile kendisini tanıştırması ile sanat hayatına başlayan Sunal, Zoraki Takip Tiyatro oyunu ile alanında ilk adımını da atmıştır. Bir yıl kadar Kenter Tiyatrosunda çalıştıktan sonra, kısa bir süre de Devekuşu Kabare Tiyatrosunda çalışmıştır. 1973 yılında da Ertem Eğilmez'in yönetmenliğini yaptığı Tatlı Dillim filmi ile sinema hayatına başlamıştır. Daha sonra da kalabalık kadrolu filmlerde ufak roller ile devam eden Sunal, art arda aldığı sinema rolleri ile kısa bir sürede zirveye çıkmayı başarmıştır. 1974 yılında evlenen Sunalın, Ali ve Ezo adlarında biri kız, birde erkek çocuğu olmuştur. Filmlerinde gösterdiği başarıyı evliliğinde de gösteren Sunal, mutlu bir evlilik geçirmiştir.

Yeşilçam’ın ünlü komedyenlerinden olmayı başaran Sunal, evirdiği sinema filmlerinde hem maddi hem de manevi büyük bir başarı kazanmıştır. 1976 yılında rol aldığı Kapıcılar Kralı filminde gösterdiği başarısı ile 1977 yılında Antalya Film Festivalinde Altın Portakal En İyi Erkek Oyuncu Ödülü nü kazanmıştır. Üzerine aldığı rolleri başarı ile canlandıran Sunal, Yeşilçam’ın komedide aranan bir yüzü olmayı da başarmıştır.

Sinema filmlerinde Şaban tiplemesi ile adından söz ettirerek Hababam Sınıfı serisi ile de akıllarda kalmayı başarmıştır. Rol aldığı filmlerde halk kahramanını canlandıran Sunal, haksızın haklıya karşı hep savunucusu olmuştur.

1990 yılından sonra, çevirdiği filmler televizyon ekranlarında kesintisiz olarak yayınlanmaya başlasa da bu yayınlardan hiçbir ücret almamıştır. 12 Eylül döneminde yarım bıraktığı okuluna devam eden Sunal, okulunu da 1995 yılında bitirerek diplomasını almıştır. Daha sonra Yüksek Lisan yapan Sunal, Yüksek Lisansı sırasında Tez olarak hazırladığı Tv ve Sinemada Kemal Sunal Güldürüsü adlı tezini de kitaplaştırarak sevenlerinin beğenisine sunmuştur. Yüksek Lisans tezinde, kendi filmlerinin yansıttıklarının sosyolojik incelemesini yapmıştır.

Kemal Sunal yüzü ve fiziki yapısı ile Fransız komedyen Femandel’e benzetilirdi.

Sosyal bir olgu

O halkın kahramanıydı, demek yeterli olur mu? Olmaz kuşkusuz. Sosyal bir fenomendi. Aslında Kemal Sunal gerçeği bir sosyal olguydu. Onu masa üzerine yatırmak ise tek yönlü bir işlem değil, Türkiye gerçeğinin derya deniz açılımlarında gizli.

Hababam Sınıfı'nın öğrencileri örneği, emekleyerek okuduğu lise yıllarından epey sonra eline aldığı üniversite diplomasının töreninde gördüğü hürmet onu şaşırttı mı bilinmez ama üniversitede "Kemal Sunal gerçeği" konulu bir tez çalışması için artık zamanın geldiğini biliyordu.

Bunu ona düşündüren 90'lı yıllardaki özel televizyon furyasında eski filmlerinin gördüğü büyük ilgiydi. Bu ilgi sadece onu değil, herkesi şaşırtmıştı. Çünkü o, 70'li yıllardan 80'lere uzanan sinema kariyerinde sadece popüler olmakla yetinmemiş, ilginç bir şekilde 90'lı yılların TV ekranıyla üçüncü kuşağa kadar uzanmayı başarmıştı.


Onun tırmanışa geçtiği dönem tam da Özal dönemine denk düştü. Hiç de tesadüfi olmayan bu denklik, Türkiye gerçeğinin paralelinde akan bir halk kahramanı yarattı.

İşi çok ciddiydi

O dönem adeta bir film gibiydi. Durum, o güne kadar bilindiklerin unutulup, yeni dünya düzeni içinde kendine yer arayan, bu çağ atlama girişiminde de aşağı takıp tökezleyen memleketin içinde yaşanan ekonomik ve kültürel açmazlardan kaynaklanıyordu.

Köyden kente göç, kentte varolma çabaları, kendine ters düşen değerlerle dalga geçerek bu zoraki ve yapay değişimi dalgaya almak, dalgaya alarak rahatlamak ve bir "vatandaş" olarak o da sistemin tüm avantajlarından mutlu azınlığın faydalandığı gibi pay almak...

Onun işi bunları güldürerek canlandırmak oldu. Evet, üstlendiği misyonu bu kadar ciddiydi.

Beyazperdede görülen kaba hatlı, çarpık dişleri görülen geniş gülümsemeli bu tipleme her dönemin, her yaştan insanına hitap edebildi.

"Salaktır ne yapsa yeridir!"

Hani o saf, beceriksiz, sakar hallerinde bile gözlerinde parlayan hin ışıltılarla filmin sonunda kazanan bir halk kahramanı portresi çizebildi. Tüm cinliklerini ve hinliklerini adeta "salak, inek" gibi adının önüne konularak vurgulanan sıfatlara sığınarak gerçekleştiriyordu.

"Delidir ne yapsa yeridir" misali, onun düştüğü biçare durumlar seyirciye hiç de abuk sabuk gelmiyordu. O kendi yarattığı bu "anormallik" şemsiyesi altında tüm istediklerini rahatça yapma olanağı bulabiliyordu.

Üstelik her seferinde işin içinden çıkmayı başarıyordu. Halkın onunla özdeşleşebilmesinin en önemli noktası da buydu, kasap, manav, patron, eş, çocuk, ya da sistemin doğrudan yarattığı baskılardan bunalmış bir "vatandaş" olarak paçayı sıyırabilen, en güçsüz ve çaresiz hallerinde bile karşısındakini yenmeye çalışan mücadeleci haliyle dileklerimizi gerçekleştirdi.

Bu başarısının ve popülerliğin altında yatan gerçek belki de sistemi hiç karşısına almamasıydı. Sosyo ekonomik koşullardan bunalmış bir vatandaşın çıkış noktası ararken mecburen "makbul olmayan" yollara başvurmasıydı belki yarattığı tiplemelerin hülasası. Ama filmin sonunda her nasılsa "insanlık sevgisi" ağır basıyor, sistem ihmal ettiği bu vatandaşına sahip çıkıyor ve mutlu sona ulaşılıyordu.

Propoganda dönemi

Film burada bitmedi. Kuşkusuz. Yaşanacak çok şey vardı daha. Uzun yıllar ona güldük.

Aslında özel yaşamında onun yüzü gülmezdi, "ciddi" bilinirdi. Oysa kameranın karşısında yıllarca güldürmeyi başardı. İnek Şaban tiplemesiyle belleklere kazınan, yıllarca halkın sevdiği, eski filmlerine gösterilen yoğun ve kesintisiz ilgi nedeniyle entelektüellerin sosyal bir fenomen olarak ele alma gereği duyduğu bir oyuncu olması ona 90'lı yılların TV ekranını açtı.

Ve belki de hayatının hatasını yaptı. Üniforma giydi. Bu kez üniformayı giymesi Politzei'de olduğu gibi doğrudan kara mizah için değil, dosdoğru kahramanı temsil etmek içindi. Ve eskiden yerden yere vurduğu otoriteyi bu kez bir başka yolla temsil etti. Üzerine uymadı bu üniforma, adeta kaydı. Halk yıllar sonraki bu Kemal Sunal'ı çok sevmedi. O, 90'ların trendi içinde eski filmleriyle varolmuştu ama varolan trend içinde yeni bir rüzgar estirememişti. Bir konuşmasında, "Bana otorite yakışmıyor, otoriteyi ne kadar tiye alsanız da halk bunu sevmiyor. Yanlış hareket ettim diyerek TV macerasının hayalkırıklığını özetleyecekti.

Yıllar sonra gelen Propoganda ile giydiği üniforma da filmin sonunda üzerinden kaymak zorunda kalmıştı. O otoritenin değil, halkın bir yansıması olamak zorundaydı.

Ve filmin sonu

Son filminin senaryosunu nasıl yazıldı bilinmez ama kendisinin böyle olmasını istemediği kesin. Acı bir film gibiydi olanlar; sanatçıları hiç ölmeyecekmişcesine bir yerlere koyduğumuz için midir bilinmez ama Kemal Sunal'ın öldüğüne inanamadık, inanmak istemedik. Gençti, 56 yaşındaydı. Sinemada kendine ikinci bir bahar yaratmaya çabalamıştı ki, hiç umulmadık, beklenmedik bir anda aramızdan ayrıldı.

Sunal'ın önünde gerçekleştirmeyi plandığı bir kaç sinema projesi daha vardı. Oyunculuk kariyerine tiyatro sahnesinde başlayan ve sadece Türk sinemasının değil Türkiye'nin bir sosyal fenomeni haline gelen Kemal Sunal'ın gidişi her ölüm gibi erken oldu.